Açıklama
“Beyninizdeki nöronlar arasında devam eden sinyal akışı, varoluş deneyiminizi sağlar.”
250.000 yıldır dedikodu yapan, şikâyet eden ve gülen insanlar olduk. Ay’a ve yıldız- lara bakmaya başladık. Ay ve Güneş tutulmaları bizi korkuttu. Sevgi ve huşu, mutluluk ve hoşnutluk, kesinlik ve şüphe, korku ve sürpriz, öfke ve keder, can sıkıntısı vb. duygularla doluyuz. Duyarlı mıyız? Evet, insanların hassas olduklarını söyleyebiliriz. Bu yüzden şiir yazıyoruz, sanat yapıyoruz ve dans ediyoruz. Yaptığımız her şey, başka bir dans… Ailemiz, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız var.
Ay ve Güneş tutulmalarından korkarken çoklu evreni kabul etmeye nasıl geldik? Kamp ateşi etrafında hikâyeler anlatmaktan gişe rekorları kıran filmler izlemeye ve sanal gerçeklikte video oyunları oynamaya nasıl geçtik? Siyaset, ekonomi ve ordular icat etmemiz gerektiğine nasıl karar verdik?
İş, bir soruya kalıyor: Şeyleri neden bu kadar karmaşık hale getiriyoruz?
***
İnsan beyninin bize neler yaptığını hepimiz merak ederiz: Nöronların nasıl hareket ettiğini, bizi neyin üzdüğünü ya da mutlu ettiğini. Peki, beynimiz geliştikçe daha iyiye mi gidiyoruz, daha çıkmaza mı giriyoruz? Her gelişmenin bir getirisi olduğu kadar bir bedeli de var muhakkak. Ama biz merak edip konuşmadan, araştırıp ilerlemeden duramayız herhalde. O zaman bizim sırrımız ne? Bu kitabı biraz da bunu anlamak, hissetmek için okuyun: Acaba beynimiz, varoluşumuzun sırrını saklayan ve açığa çıkartacak olan tek organımız mı?