Almanya’da orta halli Katolik bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Hugo Ball, felsefe ve sosyoloji eğitimi almak için Münih’e taşındığında onu Dadaizm’in öncülerinden biri haline getirecek olan aykırı ideolojisi yavaş yavaş şekillenmeye başlar. Nietzsche’nin nihilizmini ve bireysel estetik anlayışını benimseyerek Batı toplumunun yarattığı sosyal değerleri, savaşı ve şiddeti, öğretilmiş toplum ahlakını, sahte burjuva özentiliğini eleştirir. Ona göre insanın içi dünyasına dönüşü, ruhani kimliğinin ön plana çıkışı, gerçekten kim ise “o” oluşu materyal dünya düzeninin çok üzerinde bir değerdedir. Ancak yaşadığı dönem, sanki onun fikirlerine inat, savaşın ve vahşetin hüküm sürdüğü Birinci Dünya Savaşı dönemidir. Bir anti-militarist olarak Hugo Ball çareyi Almanya’dan uzaklaşmakta bulur ve 1920’de evleneceği eşi Emmy Hennings’le birlikte Zürih’e yerleşir. Kurucusu olduğu Cabaret Voltaire, Zürih’te başlayan Dadaizm akımına önayak olmuştur. “Dadacı sıra dışını sever, hatta saçma olanı bile. Bir Dadacı bilir ki hayat gardını çelişkiler üzerinden alır ve bu çağ onun çağıdır; daha da fazlası, tüm genel dürtülerin arasında Dada çağını aşabilmelidir.” Hugo Ball da hayatı boyunca sıra dışı olanı sevmiş, özgün olana inanmış ve kendi fikirlerin de bile stabilliği değil, değişkenliği savunmuştur.